Bir insanın elinde ordu varsa ve bu ordu çok büyükse çoğu yeri fethedebilir. İstanbul’u fethedebilir, hadiste müjdelenen kumandan olmak için. Afrika’yı fethedebilir mazlumlar için. Viyana’yı fethedebilir, güç için. Ama bir ordu insanın kalbini fethedemez.
Yıl 1453... Tarih 29 Mayıs... Sabahın ilk saatleri.. Konstantinopolis düşmek üzere. Aynı zamanda Hristiyanların ümitleri de. Geriye birkaç burç kalmış. Zaten askerler sönük ve umutsuz. Onlar da yarım güne fethedilecek.
Kral Konstantin ise annesine kızıyor. Niye mi? Hıristiyanlarda bir inanç vardır: Roma kurulduğu zaman imparator olan kişinin adı, Roma yıkılırken imparator olan kişiyle aynı ada sahip olacaktı. Peki sizce ilk imparatorun adı neydi sizce? Konstantin. İşte bu yüzden annesine kızıyordu. Kızmakla kalmıyor, bağırıyor. "Anne adımı niye Konstantin koydun?!" Sonra sakinleşiyor. Tek amacı kaçmak artık. Keşke kaçmasaydı. Çünkü yolda ölecekti.
Konstantin’in öldüğü anlarda ise Fatih Sultan Mehmet, Konstantinopolis’e yeni adıyla İslambol’a giriyordu. Ve direkt olarak Ayasofya’ya yöneldi. Ayasofya’ya girdiğinde halka "Güvendesiniz" demesi halkın gönlünü çoktan fethetmişti. Ve işte bu yüzden "İslambol’da Latin şapkası görmektense Osmanlı sarığı görürüz daha iyi." dendi. Ve yine bu insanların kalbini fethettiği için Osmanlı'da 500 yıl boyunca isyan çıkmadı.
Sonuç olarak ben bir yeri değil bir insanı fethederdim. Ben dünyayı değil, dünyadaki insanların kalbini fethederdim. Ben İstanbul’u değil, İstanbul’daki halkı fethederdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder