30 Kasım 2014 Pazar

Doğduğum Yere Seyahat

Hicret... Efendimiz (S.A.V.) ve ashabının İslam dinini tüm dünyaya anlatmak ve insanlara İslamiyet'in güzel yaşantısını öğretmek maksadıyla çıktığı yol, vardığı yer belki de geçirdiği koca bir ömür. Asırlardır ümmete kalmış en manidar yaşam biçimi. Kimileri ömürlerinin sonuna kadar hicret ettikleri yerde yaşarken kimileri ise ömürlerinin bir bölümünü bu yolda taçlandırdı. Bu  yazımızda  bu uğurda yola çıkmış çok kıymetli ağabeyimizin ailesini, küçük kızı Fatma Betül Okan'ın gözünden okuyacağız.  Kazakistan, Almatı'yı  anlatan gezi yazısında Fatma Betül, bu güzel toprakları, burada hicret yolunda yaşanan güzellikleri, çekilen sıkıntıları en temiz duygularıyla kaleme almış. Şu an ise Güney Amerika ülkesi Kolombiya'da hicretin farklı güzelliklerini yaşıyorlar.

Doyduğum Yerden Doğduğum Yere Seyahat


Geçenlerde babam çok güzel bir haberle eve geldi.Çocuklar Kazakistan Almatı’ya gidiyoruz dedi.Ben çok sevindim çünkü doyduğum ülkeydi Kazakistan Almatı.Yaşasın dedim ve hazırlıklara başladık.Odama gidip kardeşimle bavulumuzu hazırlamaya başladık.Acaba ne alsam,hangi giysimi götürsem,yanımda daha neler olmadı deyip bavulumu hazırladım ve uçağa doğru yola çıktık.Çok heyecanlıydım,içim kuş gibiydi doğduğum yere doğru uçacaktım.Küçükken bir defa gitmiştim ama o zaman küçüktüm çok bir şey anlamamıştım.Uçağımız Kazak Hava Yolları idi.6 saat sonra Almatı'ya indik.Hava çok güzel 
ve etraf yemyeşildi.

 Hava alanına inince çok garip oldum.Çünkü simalar çekik gözlü,diller farklı,etraf çok farklıydı. Tabi ki gariplik yaşadım çünkü Kazakça bilmiyordum. Anlayabiliyordum sanki bazı kelimeleri ama konuşamıyordum. Kelimeler çok yakın aslında Kazakçada. Ama konuşamamak çok üzücü bir duygu. Babamın talebeleri karşıladı bizleri ve doğru bir Kazak evine misafirliğe götürdüler. Ev sahibi hanım Türkçe bilmiyordu ve ilk defa görmüştük ama mükemmel bir sofra  hazırlamıştı. Kazaklar çok misafirperver benim çok hoşuma gitti. Kahvaltımızı yaptık daha sonra babamın çalıştığı okula gittik. Issık Kazak Türk Lisesi. 1994 yılında açılmış babamda o yılda buraya gelmiş ve bu okulda 4 sene eğitmenlik yapmış.Çok güzel bir okul.Spor sahaları,yatakhanesi,okul binası çok güzeldi.Mezun olan abiler çok güzel bir program tertiplemişler.Okuldan Kültür Merkezine doğru hareket ettik.Çünkü çok güzel bir konser ve ödül töreni tertiplenmişti.Öncelikle Issık Konservatuvar öğrencilerinden oluşan en az 15 enstrümanın olduğu bir müzik grubu çok güzel müzikler çaldılar.Kazak dans grupları danslarını sergilediler.Çok güzel Kazakça şarkılar söylendi ve sonunda da babamlara ve en az 20 öğretmene plaket verildi.


Program çok hoşuma gitti çok zevk aldım.Tek kelimeyle muhteşemdi.Öğrenciler  artık iş adamı ,dekan, profesör  ve değişik meslek gruplarında yer almışlardı.Babamın gözleri doldu bu muhteşem manzara karşısında.Bu programın adı 20. Yıl Şenliğiydi.Okulun açılmasından bu yana tam 20 yıl geçmişti.Ben bu manzaradan çok etkilenmiştim.Öğrencilerin öğretmenlerine sahip çıkmaları,iltifatları çok içten ve gönüldendi. Hepsini belki ilk defa görmüştüm  ama sanki yıllardır abimmiş gibi benimle ilgilendiler ve onlara çok ısınmıştım.Akşam tekrar misafir olarak kaldığımız Kazak ailesine gittik.Akşam yemeğinde yine ev sahibi çok güzel bir yemek hazırlamıştı.Kazakların milli yemeği Beş parmak vardı yemekte.İsmi beş parmak çünkü beş parmakla yemeniz gerekiyor.Çatal,kaşık,bıçak kullanmadan beş parmağınızla yiyorsunuz.Çok lezzetliydi.Hamur ,et ve salatlardan oluşan bu yemek çok hoşuma gitti. Annemler Kazakça sohbet ediyorlardı.Ev sahibi bir hissini bizle paylaştı.İlk defa geleceğinizi duyunca eyvah ben Türkçe bilmiyorum onlar acaba Kazakça biliyor mu diye endişelendim.Ama maşallah çok iyi konuşuyorsunuz deyip anneme iltifat etti.Gerçekten annemin Kazakçası çok iyiydi annemle bir kere daha gurur duydum.O gün çok yorulmuştuk ve hemen uyuduk.Ertesi sabah yine güzel bir program bizi bekliyordu.Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık ve yola çıktık.Şimdide Issık kasabasının yakınındaki Türgen kasabasının piknik alanına gidiyorduk.Yolda çok etkilendiğim bir şey oldu.Kazakistan’da bir yere ulaşım sıkıntısı hiç yok denebilir.Yola çıkıyorsunuz elinizi kaldırıp herhangi bir araba durdurup istediğiniz yere ücret karşılığında sizi götürüyorlar.Yani bizdeki otostop mantığı.Yolda yine arabayla gidiyoruz.Birde ne göreyim okuldan çıkan küçük bir çocuk 1.sınıf zannedersem elini kaldırdı arabayı durdurdu ve gideceği yeri söyleyip bindi gitti.Siz bunu Türkiye’de yapabilir misiniz ben ne yalan söyleyeyim cesaret edemezdim.Yol boyunca her taraf yemyeşildi, dereler çağlıyor, kuşlar ötüyordu.Yolda giderken orijinal bir şey daha gördüm.Mezarlıklar.Ev gibiydi. Çok şatafatlı olanları da vardı, mütevazi olan da vardı. İçlerinde de mezarlar vardı.Bana çok enteresan geldi.


Piknik alanına gelmiştik, panayır havası vardı.250’den fazla  insan vardı.Hava çok güzeldi.Bir tarafta meşhur Özbek pilavı pişiriliyor,bir tarafta salatalar hazırlanıyor,bir tarafta öbek öbek mezunlar ve eski öğretmenleri,eğitmenleri oturmuşlar sohbet ediyorlardı.Babamı görenler gelip hoş geldiniz deyip sarıldılar hasret giderdiler ve bize yer gösterdiler.O gün çok eğlendim.Kocaman bir bayır koştuk ,oynadık,eğlendik. İlk mezun abiler 1998 yılında bitirmişlerdi.O yıldan itibaren tüm yıllar 2013’e kadar futbol turnuvası yaptılar. Babamın öğrencileri bu turnuvada  ikinci oldular.Akşama kadar çok güzel geçti ve akşama doğru Issık’tan Almatı’ya doğru yola çıktık.Yolda yine orijinal bir şey daha gördük.Tarihte çok önemli yeri olan Kurganlar. Annem bahsetmişti ve yol kenarında küçük küçük tepelerdi.Anne bu tepeler mi Kurgan dedim ve anlatmaya başladı annem. Kurganlar Kazak tarihinde çok büyük önemi vardır. Eskiden insanlar öldüklerinde atıyla, giysileri ve kıymetli eşyalarıyla defnedilirdi' dedi.Çok şaşırmıştım ve "Görebilir miyiz?" dedim ve bizi arabasıyla 4 gün boyunca gezdiren Aset abi bizi Kurganlara götürdü.Kazak tarihinde bir Altın Adam hikayesi vardır o da o mezarlardan çıkmış.Gidip kurganların içine girdim ve inceledim. Çok oriijinaldi küçük bir tepecik ve içinde değişik mezarlar vardı.Bana çok orijinal geldi.Almatı’ya akşam varmıştık.İki tür program vardı.Anneminde eski öğrencileri toplanmışlar güzel bir lokantada program hazırlamışlardı.Babamda kendi talebeleriyle bir evde toplanmışlardı.Ben annemle programa gittim. Ablaları da ilk defa görmüştü ama onlara da içim ısınıverdi bir anda .Hepsi çok iyilerdi annemler eskilerden muhabbet ettiler.O günde çok güzel geçmişti.Ertesi gün son günümüzdü seyahatim bitiyordu.Çok üzüldüm.Son günde Almatıyı gezdik.Babam ve annem buralar çok değişmiş dediler.Yeni yollar yapılmış,devasa büyük yeni sıfır daireler ,iş yerleri dikilmiş dediler.Hey gidi günler cümlesi babamdan çok kez duyduğum cümle oldu bu seyahat boyunca. Çok mutlu ve rahatlamış şekilde Türkiye’ye döndük. Bende öyle diyorum hey gidi günler.


                                                                             FATMA BETÜL OKAN  5-C SINIFI ÖĞRENCİSİ

20 Kasım 2014 Perşembe

Fethedeceğiz Ama Nereyi?*


Bir insanın elinde ordu varsa ve bu ordu çok büyükse çoğu yeri fethedebilir. İstanbul’u fethedebilir, hadiste müjdelenen kumandan olmak için. Afrika’yı fethedebilir mazlumlar için. Viyana’yı fethedebilir, güç için. Ama bir ordu insanın kalbini fethedemez.

Yıl 1453... Tarih 29 Mayıs... Sabahın ilk saatleri.. Konstantinopolis düşmek üzere. Aynı zamanda Hristiyanların ümitleri de. Geriye birkaç burç kalmış. Zaten askerler sönük ve umutsuz. Onlar da yarım güne fethedilecek. 

Kral Konstantin ise annesine kızıyor. Niye mi? Hıristiyanlarda bir inanç vardır: Roma kurulduğu zaman imparator olan kişinin adı, Roma yıkılırken imparator olan kişiyle aynı ada sahip olacaktı. Peki sizce ilk imparatorun adı neydi sizce? Konstantin. İşte bu yüzden annesine kızıyordu. Kızmakla kalmıyor, bağırıyor. "Anne adımı niye Konstantin koydun?!" Sonra sakinleşiyor. Tek amacı kaçmak artık. Keşke kaçmasaydı. Çünkü yolda ölecekti. 

Konstantin’in öldüğü anlarda ise Fatih Sultan Mehmet, Konstantinopolis’e yeni adıyla İslambol’a giriyordu. Ve direkt olarak Ayasofya’ya yöneldi. Ayasofya’ya girdiğinde halka "Güvendesiniz" demesi halkın gönlünü çoktan fethetmişti. Ve işte bu yüzden "İslambol’da Latin şapkası görmektense Osmanlı sarığı görürüz daha iyi." dendi. Ve yine bu insanların kalbini fethettiği için Osmanlı'da 500 yıl boyunca isyan çıkmadı. 

Sonuç olarak ben bir yeri değil bir insanı fethederdim. Ben dünyayı değil, dünyadaki insanların kalbini fethederdim. Ben İstanbul’u değil, İstanbul’daki halkı fethederdim.

*Yusuf Sadi ÖZTOPBAŞ, Bakırköy Fatih Koleji, 7-A