25 Aralık 2014 Perşembe

GEZDİK, G(K)ÖRDÜK, ANLADIK-KARANLIKTA DİYALOG-





            
          Bu hafta öğrencilerimle bir gezi düzenledik. Şuana kadar 30 ülke, 130 şehir, 7 milyon ziyaretçi tarafından gezilen Karanlıkta Diyalog sergisine gittik. Sergi İstanbul Gayrettepe Metro istasyonunda bulunuyor. Görme engellileri anlayıp empati kurmayı sağlamak amacıyla oluşturulan sergi alanında öğrencilerimiz duygulu anlar yaşadı.

    Tam bir muhasebe ve şükür şuuru oluşturan sergide organlarımızın kıymetini, özellikle gözlerimizin kıymetini anladık. Görme engelli rehberler eşliğinde etkinliğe katıldık. Rehberler hem etkinlikten hem de kendi hayat hikayelerinden anlatımlar yaparak gezinin daha can alici şekilde geçmesini sağladı. Öğrencilerin duygusal gelişimine hizmet eden bu etkinliğimizde birçok yönden şanslı olduğumuzun, sağlımızın ne kadar da önemli olduğunun farkına vardık. 31 Aralık tarihine kadar devam eden etkinliğe bir an önce gitmenizi, görmenizi tavsiye ederiz.

x

KİTAP OKUYAN BİLİR


                                        



      Marmara Eğitimciler Federasyonu tarafından bir yarışma düzenlenmiş. Türkiye genelinde yapılan böyle bir yarışmaya elbette katılmamak olmaz diyerek öğrencilerimin başvurusunu yaptım. Birbirinden güzel kitapların seçildiği yarışma her öğretmen gibi benim de ilgimi ziyadesiyle çekti. Başvurunun hemen ardından kitaplarımızı alarak okunmaya başladık. Bazı öğrenciler yarışmayı başta, bazıları ortada götürürken kimileri de sadece kitapları okumakla yetindi. Sonuç olarak yeni bir okuma serüvenini yaşamış oldular.


    Böyle bir yarışmayı düzenledikleri için Marmara Eğitimciler Federasyonuna teşekkür ederim. 22 Şubat'ta ikincisi düzenlenen yarışmaya hazırlıklarımız ise şimdiden başladı. Öğrencilerime başarılar dilerim.

21 Aralık 2014 Pazar

ESCAPE PLANET'TE GÜZEL BİR GÜN


      Her gün yenilikleriyle karşılaştığımız güzel şehrimiz İstanbul'a yeni bir eğlence gelmiş. Yaklaşık iki ay önce gelen bu eğlence Türkiye Akıl Oyunları ekibi tarafından hazırlanmış. 

   İki tane odadan oluşan eğlence alanında Sherlock Holmes ve Einstein adında iki tane oda mevcut. Sherlock Holmes odası yazarın felsefe ve kişilik özelliklerine göre düzenlenmemiş. Sözel zekaya daha çok hitap ediyor. Einstein odası ise kimya matematik üzerine kurulmuş sayısal zekaya hitap eden bir oda. Her iki odada da belli şifreleri çözüp, anahtarlari bulup, kilitleri açarak yeni sorularla ve oyunlarla karşılaşıyoruz. 

    Büyük bir heyecan ve eğlence ile yapilan etkinlikte bir saat süremiz var. Oda kamera ve ses sistemi ile donanımlı olduğu için ihtiyaç halinde irtibat kurulabiliyor. Randevu alarak 2-5 kişi halinde odaya girebiliyoruz.



9 Aralık 2014 Salı

BİR TAŞLAMA HATIRASI

    Bu hafta Türkçe dersinde öğrencilerime şiir türünün bir kolu olan taşlamayı anlattım ve ardından bu alanda taşlama şiirler yazmalarını istedim. Ortaya güzel yazılar çıktı lakin yazılarda taşlama ile tartışmayı birbirine karıştıranlar oldu.

 Tartışmadan da sözlü atışmaların yapılabileceğini göstermek adına önce taşlama örnekleri gösterip sonra günümüz en iyi hiciv (taşlama) şairlerinden Bekir Salim Bey' i dinlettim. Ardından kıymetli Bekir Salim Bey'i okulumuza davet ettim. Davetimizi kırmayarak birçok işinin arasında bizlere zaman ayıran şairimiz öğrencilerimizi hem bilgilendirdi hem de eğlendirdi.Şairliğinin yani sıra muskişinas ve ressam da olan misafirimiz bir öğrencimle atışma yaparak canlı bir performans sergilediler.

   Programın sonunda hatıra fotoğrafı çekildik. Günü tamamladık. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.
TAŞLAMAMIZ

3 Aralık 2014 Çarşamba

ÖĞRETMENİN BİR GÜNÜ

24 Kasım ülkemizde öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Bu günde öğretmenler, gelecek neslin emanetçileri kutsallıkları yönüyle hediyelerle, telefonlarla, tebriklerle anılır ardından bir yıl neredeyse tekrara gündememe gelmemek üzere nadasa alınır.
Her gün milyonlarca çocuğun, milyonlarca kanın ve canın emanet edildiği eğitimciler toplumun en temel taşlarından biridir. Elinde ortalama 50 öğrenci ile güne başlar, akşam olur sonraki gün bir buluşma, sonra yine derken 8 aylık bir eğitim dönemi geride kalır. ardından geçirilern bir yıl, iki yıl, üç yıl ve yıllar...

Ülkemizin mevcut sisteminde çözümsüzlüğün bir göstergesi olan eğitim ve eiğitimcilik her geçen gün daha da karmaşık hale gelmektedir

KİTAP OKUMA ÜZERİNE

   
 Kitap Okumak Türkçe dersinin önemli bir basamağını oluşturuyor. Okumak sadece Türkçe dersinin değil, öğrencilik hayatının ve insan hayatının önemli bir noktasında bulunuyor.

       Eğitim sisteminin her geçen gün yeniliklerle karşımıza çıkması kafaları karıştırmaya devam ettiği şu günlerde hangi sistem olursa olsun başarılı öğrencilerin yine okuyanlardan çıktığı gözlemleniyor. Ve ne kadar değişiklik olursa olsun kitap okumanın yeri hiçbir şekilde değişmiyor. Bu yazımda kitap okuma ve kitap sınavları yapma ile ilgili Türkiye'de ilk defa yapılan bir siteyi tanıtacağım. 

   kitapokuduk.com  sitesi hem öğrencilerin rahatlıkla girip sınav yapabileceği hem de kitap okuyabileceği bir site. Sitede yüklü olan kitaplar okunup ardından hemen sınavına girilebilir. Başarısız olunması halinde öğrenciler 24 saat ara ile 3 kez sınava girme hakkına sahip. Ayrıca bu sınavlar online olduğu için öğretmenler de çok rahat bir şekilde öğrencilerin kitap okumalarını  takip edebilirler. Gelişen ve yenileşen dünyada kitap ile bilişimin buluştuğu bu siteden faydalanmak için üye olmak yeterli.Ücretsiz bir şekilde yapılan üyelikle  siteye bilgilerin girilmesinin ardından sınav sonuçlarını velilerin öğrenmesi de mümkün.





30 Kasım 2014 Pazar

Doğduğum Yere Seyahat

Hicret... Efendimiz (S.A.V.) ve ashabının İslam dinini tüm dünyaya anlatmak ve insanlara İslamiyet'in güzel yaşantısını öğretmek maksadıyla çıktığı yol, vardığı yer belki de geçirdiği koca bir ömür. Asırlardır ümmete kalmış en manidar yaşam biçimi. Kimileri ömürlerinin sonuna kadar hicret ettikleri yerde yaşarken kimileri ise ömürlerinin bir bölümünü bu yolda taçlandırdı. Bu  yazımızda  bu uğurda yola çıkmış çok kıymetli ağabeyimizin ailesini, küçük kızı Fatma Betül Okan'ın gözünden okuyacağız.  Kazakistan, Almatı'yı  anlatan gezi yazısında Fatma Betül, bu güzel toprakları, burada hicret yolunda yaşanan güzellikleri, çekilen sıkıntıları en temiz duygularıyla kaleme almış. Şu an ise Güney Amerika ülkesi Kolombiya'da hicretin farklı güzelliklerini yaşıyorlar.

Doyduğum Yerden Doğduğum Yere Seyahat


Geçenlerde babam çok güzel bir haberle eve geldi.Çocuklar Kazakistan Almatı’ya gidiyoruz dedi.Ben çok sevindim çünkü doyduğum ülkeydi Kazakistan Almatı.Yaşasın dedim ve hazırlıklara başladık.Odama gidip kardeşimle bavulumuzu hazırlamaya başladık.Acaba ne alsam,hangi giysimi götürsem,yanımda daha neler olmadı deyip bavulumu hazırladım ve uçağa doğru yola çıktık.Çok heyecanlıydım,içim kuş gibiydi doğduğum yere doğru uçacaktım.Küçükken bir defa gitmiştim ama o zaman küçüktüm çok bir şey anlamamıştım.Uçağımız Kazak Hava Yolları idi.6 saat sonra Almatı'ya indik.Hava çok güzel 
ve etraf yemyeşildi.

 Hava alanına inince çok garip oldum.Çünkü simalar çekik gözlü,diller farklı,etraf çok farklıydı. Tabi ki gariplik yaşadım çünkü Kazakça bilmiyordum. Anlayabiliyordum sanki bazı kelimeleri ama konuşamıyordum. Kelimeler çok yakın aslında Kazakçada. Ama konuşamamak çok üzücü bir duygu. Babamın talebeleri karşıladı bizleri ve doğru bir Kazak evine misafirliğe götürdüler. Ev sahibi hanım Türkçe bilmiyordu ve ilk defa görmüştük ama mükemmel bir sofra  hazırlamıştı. Kazaklar çok misafirperver benim çok hoşuma gitti. Kahvaltımızı yaptık daha sonra babamın çalıştığı okula gittik. Issık Kazak Türk Lisesi. 1994 yılında açılmış babamda o yılda buraya gelmiş ve bu okulda 4 sene eğitmenlik yapmış.Çok güzel bir okul.Spor sahaları,yatakhanesi,okul binası çok güzeldi.Mezun olan abiler çok güzel bir program tertiplemişler.Okuldan Kültür Merkezine doğru hareket ettik.Çünkü çok güzel bir konser ve ödül töreni tertiplenmişti.Öncelikle Issık Konservatuvar öğrencilerinden oluşan en az 15 enstrümanın olduğu bir müzik grubu çok güzel müzikler çaldılar.Kazak dans grupları danslarını sergilediler.Çok güzel Kazakça şarkılar söylendi ve sonunda da babamlara ve en az 20 öğretmene plaket verildi.


Program çok hoşuma gitti çok zevk aldım.Tek kelimeyle muhteşemdi.Öğrenciler  artık iş adamı ,dekan, profesör  ve değişik meslek gruplarında yer almışlardı.Babamın gözleri doldu bu muhteşem manzara karşısında.Bu programın adı 20. Yıl Şenliğiydi.Okulun açılmasından bu yana tam 20 yıl geçmişti.Ben bu manzaradan çok etkilenmiştim.Öğrencilerin öğretmenlerine sahip çıkmaları,iltifatları çok içten ve gönüldendi. Hepsini belki ilk defa görmüştüm  ama sanki yıllardır abimmiş gibi benimle ilgilendiler ve onlara çok ısınmıştım.Akşam tekrar misafir olarak kaldığımız Kazak ailesine gittik.Akşam yemeğinde yine ev sahibi çok güzel bir yemek hazırlamıştı.Kazakların milli yemeği Beş parmak vardı yemekte.İsmi beş parmak çünkü beş parmakla yemeniz gerekiyor.Çatal,kaşık,bıçak kullanmadan beş parmağınızla yiyorsunuz.Çok lezzetliydi.Hamur ,et ve salatlardan oluşan bu yemek çok hoşuma gitti. Annemler Kazakça sohbet ediyorlardı.Ev sahibi bir hissini bizle paylaştı.İlk defa geleceğinizi duyunca eyvah ben Türkçe bilmiyorum onlar acaba Kazakça biliyor mu diye endişelendim.Ama maşallah çok iyi konuşuyorsunuz deyip anneme iltifat etti.Gerçekten annemin Kazakçası çok iyiydi annemle bir kere daha gurur duydum.O gün çok yorulmuştuk ve hemen uyuduk.Ertesi sabah yine güzel bir program bizi bekliyordu.Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık ve yola çıktık.Şimdide Issık kasabasının yakınındaki Türgen kasabasının piknik alanına gidiyorduk.Yolda çok etkilendiğim bir şey oldu.Kazakistan’da bir yere ulaşım sıkıntısı hiç yok denebilir.Yola çıkıyorsunuz elinizi kaldırıp herhangi bir araba durdurup istediğiniz yere ücret karşılığında sizi götürüyorlar.Yani bizdeki otostop mantığı.Yolda yine arabayla gidiyoruz.Birde ne göreyim okuldan çıkan küçük bir çocuk 1.sınıf zannedersem elini kaldırdı arabayı durdurdu ve gideceği yeri söyleyip bindi gitti.Siz bunu Türkiye’de yapabilir misiniz ben ne yalan söyleyeyim cesaret edemezdim.Yol boyunca her taraf yemyeşildi, dereler çağlıyor, kuşlar ötüyordu.Yolda giderken orijinal bir şey daha gördüm.Mezarlıklar.Ev gibiydi. Çok şatafatlı olanları da vardı, mütevazi olan da vardı. İçlerinde de mezarlar vardı.Bana çok enteresan geldi.


Piknik alanına gelmiştik, panayır havası vardı.250’den fazla  insan vardı.Hava çok güzeldi.Bir tarafta meşhur Özbek pilavı pişiriliyor,bir tarafta salatalar hazırlanıyor,bir tarafta öbek öbek mezunlar ve eski öğretmenleri,eğitmenleri oturmuşlar sohbet ediyorlardı.Babamı görenler gelip hoş geldiniz deyip sarıldılar hasret giderdiler ve bize yer gösterdiler.O gün çok eğlendim.Kocaman bir bayır koştuk ,oynadık,eğlendik. İlk mezun abiler 1998 yılında bitirmişlerdi.O yıldan itibaren tüm yıllar 2013’e kadar futbol turnuvası yaptılar. Babamın öğrencileri bu turnuvada  ikinci oldular.Akşama kadar çok güzel geçti ve akşama doğru Issık’tan Almatı’ya doğru yola çıktık.Yolda yine orijinal bir şey daha gördük.Tarihte çok önemli yeri olan Kurganlar. Annem bahsetmişti ve yol kenarında küçük küçük tepelerdi.Anne bu tepeler mi Kurgan dedim ve anlatmaya başladı annem. Kurganlar Kazak tarihinde çok büyük önemi vardır. Eskiden insanlar öldüklerinde atıyla, giysileri ve kıymetli eşyalarıyla defnedilirdi' dedi.Çok şaşırmıştım ve "Görebilir miyiz?" dedim ve bizi arabasıyla 4 gün boyunca gezdiren Aset abi bizi Kurganlara götürdü.Kazak tarihinde bir Altın Adam hikayesi vardır o da o mezarlardan çıkmış.Gidip kurganların içine girdim ve inceledim. Çok oriijinaldi küçük bir tepecik ve içinde değişik mezarlar vardı.Bana çok orijinal geldi.Almatı’ya akşam varmıştık.İki tür program vardı.Anneminde eski öğrencileri toplanmışlar güzel bir lokantada program hazırlamışlardı.Babamda kendi talebeleriyle bir evde toplanmışlardı.Ben annemle programa gittim. Ablaları da ilk defa görmüştü ama onlara da içim ısınıverdi bir anda .Hepsi çok iyilerdi annemler eskilerden muhabbet ettiler.O günde çok güzel geçmişti.Ertesi gün son günümüzdü seyahatim bitiyordu.Çok üzüldüm.Son günde Almatıyı gezdik.Babam ve annem buralar çok değişmiş dediler.Yeni yollar yapılmış,devasa büyük yeni sıfır daireler ,iş yerleri dikilmiş dediler.Hey gidi günler cümlesi babamdan çok kez duyduğum cümle oldu bu seyahat boyunca. Çok mutlu ve rahatlamış şekilde Türkiye’ye döndük. Bende öyle diyorum hey gidi günler.


                                                                             FATMA BETÜL OKAN  5-C SINIFI ÖĞRENCİSİ

20 Kasım 2014 Perşembe

Fethedeceğiz Ama Nereyi?*


Bir insanın elinde ordu varsa ve bu ordu çok büyükse çoğu yeri fethedebilir. İstanbul’u fethedebilir, hadiste müjdelenen kumandan olmak için. Afrika’yı fethedebilir mazlumlar için. Viyana’yı fethedebilir, güç için. Ama bir ordu insanın kalbini fethedemez.

Yıl 1453... Tarih 29 Mayıs... Sabahın ilk saatleri.. Konstantinopolis düşmek üzere. Aynı zamanda Hristiyanların ümitleri de. Geriye birkaç burç kalmış. Zaten askerler sönük ve umutsuz. Onlar da yarım güne fethedilecek. 

Kral Konstantin ise annesine kızıyor. Niye mi? Hıristiyanlarda bir inanç vardır: Roma kurulduğu zaman imparator olan kişinin adı, Roma yıkılırken imparator olan kişiyle aynı ada sahip olacaktı. Peki sizce ilk imparatorun adı neydi sizce? Konstantin. İşte bu yüzden annesine kızıyordu. Kızmakla kalmıyor, bağırıyor. "Anne adımı niye Konstantin koydun?!" Sonra sakinleşiyor. Tek amacı kaçmak artık. Keşke kaçmasaydı. Çünkü yolda ölecekti. 

Konstantin’in öldüğü anlarda ise Fatih Sultan Mehmet, Konstantinopolis’e yeni adıyla İslambol’a giriyordu. Ve direkt olarak Ayasofya’ya yöneldi. Ayasofya’ya girdiğinde halka "Güvendesiniz" demesi halkın gönlünü çoktan fethetmişti. Ve işte bu yüzden "İslambol’da Latin şapkası görmektense Osmanlı sarığı görürüz daha iyi." dendi. Ve yine bu insanların kalbini fethettiği için Osmanlı'da 500 yıl boyunca isyan çıkmadı. 

Sonuç olarak ben bir yeri değil bir insanı fethederdim. Ben dünyayı değil, dünyadaki insanların kalbini fethederdim. Ben İstanbul’u değil, İstanbul’daki halkı fethederdim.

*Yusuf Sadi ÖZTOPBAŞ, Bakırköy Fatih Koleji, 7-A

29 Ekim 2014 Çarşamba

Ateş Pahası Bir Hikaye*

Genellikle gerçek anlamın dışında kullanılan bir düşünceyi anlatan kalıplaşmış sözler grubuna deyim denir. Deyimler günümüzde çok sık kullanılır. Bir çoğumuz her gün en az bir kere kullanırız yada çoğu haberde kullanılır. Dergilerde bile karşımıza çıkar deyimler. Kullanıla kullanıla kalıp haline gelmişlerdir.

Dilimize zenginlik katan bu deyimlerin hikayeleri de vardır. Benim en çok ilgimi çeken deyimlerden biri 'ateş pahası' olduğu için size bu deyimin hikayesini anlatacağım. Bu deyimin hikayesi şöyledir:

Padişahın birisi avlanmayı çok severmiş. Devlet işlerinden arta kalan zamanlarında vezirlerini de alır, ava gidermiş. Bazı zamanlar geceyi ormanda geçirdikleri de olurmuş.

Ava çıktığı günlerin birinde aniden bir yağmur başlamış. Padişah ve vezirleri geri dönemeyeceklerini anlayınca ormandaki bir eve sığınmışlar. Ev sahibi gelenin padişah olduğunu anlamış. Ama bunu belli etmemiş. Zaten padişah da kendisini tanıtmak istememiş. 

Padişah ve vezirlerini bir güzel ağırlamış ev sahibi. Ateş yakarak onları ısıtmış, bir tencere çorba pişirip karınlarını doyurmuş. Sonra da padişah ve adamları sıcak döşeklerde bir güzel uyumuşlar.

Sabah olunca padişah ve adamları gitmek üzere hazırlanmışlar. 
Padişah:
-Borcumuz ne kadar, diye sormuş. 
Ev sahibi:
-Efendim çok değil sadece bin altın istiyorum demiş.
Padişah için çok değilmiş, ama neden bu kadar çok istediğini sormandan edememiş.
-İyi de neden bu kadar çok istedin?
-Olur mu efendim! Çok istediğimi de nereden çıkardınız? İstediğim sadece hayatınızı kurtaran ateşin parası. Çorba ve yatak bizden size hediyedir, diye cevap vermiş adam. 
Padişah ve vezirleri gece yakılan bir ateş için bin altın vererek köyden ayrılmış.

Evet yani bu deyim, "çok pahalı, fazla değerli olan" anlamına gelen bir deyimdir. Dediğim gibi deyimlerin hikayeleri çok güzel. Bol deyimli günler dilerim.

* Ömer Eren Şahin, Bakırköy Fatih Koleji 

21 Ekim 2014 Salı

Bir Mum Olsaydım

Bu hafta Türkçe dersimizde öğrencilerimizle farklı bir yazı çalışması yaptık. Empati duygusunu merkeze alın çalışmamızda, eşyalarla kurduğumuz bağ ve etrafı gözlemleme becerimizin yansımalarını gördük. Öğrencilerime şu soruyu yönelttim: "Kullandığınız eşyalardan biri olsaydınız, hangisi olmak isterdiniz, niçin?" Soruya verilen cevapların en güzellerinden biri sevgili Ayşenur'un "Mum Olmak" istediği yazı idi. Epmati duygusunu başarıl bir şekilde anlatan bu güzel yazıyı sizlerle paylaşıyorum.


BEN BİR MUM OLMAK İSTERİM...

Ayşenur HABİPOĞLU*

Ben bir mum olmak isterim. İnsanlık için hayatımı feda bile ederim; tıpkı mumun çevreyi aydınlatmak için kendisini feda ettiği ve bitirdiği gibi... 

Ayrıca mumun yalnızca bir faydası yoktur. Birçok faydası vardır. Örneğin; eskiden lambalar yoktu. Ve insanlar mum kullanır, öğrenciler derslerine mum ışığı altında çalışırlardı. Hatta Piri Reis, Mehmet Akif ERSOY ve birçok padişah yazdıkları eserleri mum ışığı altında yazmışlar, sefer ve fetih palanlarını mum ışığı altında yapmışlardır. 

Ayrıca insanlar mumu süs yapmak amacıyla da kullanırlar. Ve günümüzde insanlar mumu aydınlanmak amacıyla kullanmasa da günlük hayatta ayrı bir yeri vardır. Bu yerini almasının sebebi az önce de belirttiğim gibi süs olup her evde kendisine yer açabiliyor olmasıdır. 

Kısacası ben insanlığı aydınlatan bir mum olmak isterdim. Tıpkı ilerde gelmek istediğim yer, sahip olmak istediğim makamların amacı gibi...



1 Mayıs 2014 Perşembe

Doğum ve Anne


 
EMINE KÖKTEN 

Dokuz ay 10 günlük bir sizlanisin ardından dünyaya gözlerini açmıştı anne. Bir bebegin gözüyle bakıyordu artik hayata.Onun nefesiyle soluyup onun hisleriyle anlamlandırıyordu her şeyi.
Onunla beraber yeniden doğmuştu kadın. Baba yeniden can bulmuştu evladıyla. Hele tebessümleri, ağlamaları bir başka şeydi onlar için. Tarifi ne mümkün? Yanlarından ayirmadiklari, koklamaya doyamadiklari bir evlatları vardı artik. Candan içre canları yaşamaya değer bir sebepleri... Anne olmak baba olmak... Evlat sevincini yasamak. Bebeğin büyümesi, yürümesi, konuşması, ilk kelimeleri, ilk adımları, ilkokulu, ortaokulu derken ömür işliyordu bi saat gibi ve yetiştirmeye çalışıyordu yolculuğunu. Yolcularıni... Mezun olacaktı iki ay sonra çocuk... Anne yıllar önceden ilk tebessumden kurmuştu bile bu hayali 'oğlum mezun olacak kızım gelin olacak' iftihari ilk tebessümde doldurmuştu göğsünü. Nerden bilecekti anne gunlerinin sayılı olduğunu ve nasıl anlayacaktı evlat anneyi o yaştayken... 'Anne' olunca, 'baba' deyince evladı ona, yanacaktır yüreği huzunlencekti... Kalbi sancı dolacakti..Hatırına annesi gelecekti. Annesinin sevinci, hüznü canlanacakti gözlerinin önünde. O gün fark etti çocuk anneligi. Anne olunca, evladının her 'anne' deyisiyle anladi annesini. Anne sen bunları görmedi.. Meğer ne büyükmüş insandaki annelik hissi, babalık sevgisi anne bebeğim oldu bugün; doğumunu da ölümünü de yaşamını da anladım bugün anne....

Merhume Hatice  Yılmaz ve Didem Düzgün Hanımefendilere ithaf olunur...