11 Haziran 2016 Cumartesi

Bir Yudum Mutluluk












Bir yudum kitap, bir yudum sıcak çay, ya da bir yudum kahve kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Tüm bu güzellikler insan hayatının her basamağında ziyadesiyle ihtiyaç duyduğu değerler.

Her zaman bunlara yatırım yapmak bunlar için çabalamak ister insanoğlu. Zira bunlarla mutludur. Hayata umutla bağlanmasını bazen sıcak bir çaya, bazen bir dosta bazen ve hatta çoğu zaman da bir kitaba borçludur.

Bu arzu onu her gün koşturur bambaşka alemlere. İşte zannımca bunların ve dahasının olması için birkaç güzel fikirli gönlü hoş insanlar bir araya gelerek çok güzel bir projeye imza atmışlar. Her gün saat 8.00’de e-posta adresinize “Bir yudum sıcak çay, bir yudum tebessüm, bir yudum sevgi ” dercesine bir e-posta gönderiyorlar. Bu e- postada bir kitabın beş dakikada okunabilecek bir bölümü bulunuyor. Kitabın adı, sayfa aralığı da yer alıyor e postada. Bu cömertçe teklife hayır diyemiyorsunuz. Tıpkı kapınızı çalan samimi bir dost gibi.Ve beş dakikada olsa o kitabı okumak -cömertçe sunulan bir yudum kitabı okumak- çok mutluluk veriyor.

Bir Türkçe öğretmeni olarak çokça takdir ettiğim ve acaba ben de bu işin neresinden tutsam faydam olur diye dertlendiğim bir proje olmuş. Düşünen, uygulayan emek sarf edenleri yürekten takdir ediyorum. Zira sevgiye,  okumaya, kitaba,  bir yudum da olsa, ziyadesiyle ihtiyacımız var. Yoksa birbirimizi anlamadan bir arpa boyu yol almadan gideceğiz bu dünyadan.

Bu güzel çalışmadan faydalanmak çok basit fikre verilen emeğin karşısında yapmanız gereken sadece e-posta adresinizle siteye abone olmak. Ve her gün gelen beş dakikalık kitap pasajlarini okumak.

Daha ayrıntılı bilgi için biryudumkitap sayfasını ziyaret edip abone olabilirsiniz. Sosyal ağlardan sayfayı takip ederek kitaplar hakkında bilgi edinebilirsiniz.


Bir Ömürde 1000 Kitap Okunur Mu?

         



     



   Okumayla başımız dertte. Sistem bocalaması, sınav kovalamacası, iş koşturmacası, zaman darlığı derken türlü bahanelere kurban ederek, çözemedik bu sorunu gitti. Ne yaparsak yapalım okuyan bir toplum olamıyoruz. Okullarda okumayı teşvik eden bir eğitim sisteminin olmaması, yetişkinlerin dünyasında da iş güç telaşesi kitaplarla aramızdaki mesafenin kısalmasına mani oluyor hep. 
        Bunların yanı sıra nitelikli eser sayısının azlığı da düşünüldüğünde denklem, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İnsanların eline kitap vermek mümkün olamıyor. Çünkü herkesin elinde bir akıllı cihaz ve sosyal ağlardan başını kaldıramıyor insanlar. “Madem insanları sosyal ağlardan çıkarıp kitapların dünyasına sokamıyoruz; kitapları sosyal ağlara sokalım” demiş birileri ve ortaya çok güzel bir site çıkmış: “1000kitap
   Kendisiyle  yeni tanışma olanağı bulduğum yerli bir sosyal ağ “1000Kitap”. Her gün saatlerce vakit geçirdiğimiz facebook, twitter, instagram gibi bir sosyal ağ bu da. “On beş günde bir kitap bitiren bir insan, ömrü boyunca kaç kitap okur?” sorusunun cevabı siteye ismini vermiş. Siteye girip üyeolduğunuzda cevaplayacağınız bir soru bu aynı zamanda. 2016 yılında ve ömür boyu kaç kitap okumayı hedeflediğinizi belirtiyorsunuz. Okuduğunuz kitapları ekleyebiliyor, kitapları ve yazarlarını beğenip, takip edip puanlayabiliyorsunuz. Kitaplardan alıntılar paylaşabiliyor, paylaşılan alıntıları beğenip paylaşabiliyorsunuz. Facebook ve twitterdan alışık olduğumuz bir sosyal ağ mantığı ile siteyi kullanıyorsunuz.
    Bu site insana sürekli okuma ve okuduğunuz kitaplara inceleme yazma isteği veriyor. Sitede vakit geçirdikçe “Neden olmasın, ben de neden 1000 Kitap okumayayım” dedirtiyor insana. Site her geçen gün yenilenen bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu sosyal ağda birçok kitap yer alıyor. Günden güne yeni yeni kitaplar da eklenebiliyor. Düzenli bir kitap okuma takip sistemi olan bu ağda diğer insanların neler okuduğunu hangi kitaba ne yorumlar yaptığını da görebiliyorsunuz. Bildiğiniz bir kitap mahallesi, kitap sokağı, kitapevi.
    Bu kitap evinde yaklaşık 40 bin kayıtlı kullanıcı var. 1000kitap’ta 50 bin kitap, 17 bin yazar ve kitaplardan 130 bin alıntı bulunuyor. Zevkle yol alacağınız bu kitap sosyal ağından çıkmak istemiyorsunuz. 1000kitap’ın mobil uygulaması ise henüz yok. Sitenin tüm bu güzelliklerinden faydalanmak ise oldukça kolay. Ücretsiz üye olarak bu kitap yolculuğuna faydanız dokunabilir ve kim bilir belki siz de bir ömre “1000Kitab”ı sığdırabilirsiniz. Ülkemizin okuma oranını artırmasına ve nitelikli eserlerin gerçek kıymetini bulmasına çok katkısı olacak bu sosyal ağın. Kitap için ne yapılsa değer diyerek daha önce “Bir Yudum Kitap” projesini tanıtmıştım burada.  Sizleri bu gibi yolculuklara davet etmeye devam edebilmeyi umuyorum.

Dünyada Büyük İlgi Gören Montessori Eğitimi Nedir ve Hangi Yaşta Başlamalı?




Bireylerin eğitilmesi için geliştirilen birçok yöntem ve eğitim metodu var; Bunlardan bir tanesi de Montessori Eğitimi diye bilinen eğitim metodudur. Daha çok küçük yaştaki çocuklara yönelik olan bu eğitim doğumdan itibaren başlıyor. Bu eğitim metoduna olan ilgi ve Montessori Eğitimi’nin sıkı takipçileri Türkiye dahil tüm dünyada hızla artıyor. İtalyan yazar ve eğitimci Maria Montessori, bu eğitime adını veren kişidir. İlk önceleri kendi çocuğuna uyguladığı bu eğitim zamanla çevresine yayılarak dünyaca ilgi duyulan bir noktaya ulaşmıştır. Eğitimin temelinde insanın karakter oluşumu vardır. Bu karakter oluşumunda Montessori bebeklikten itibaren el ve beyin düzlemi üzerinde gelişen bir yapıda eğitimi kurgulamaktadır.
Bebeklerin doğumdan itibaren el ve beyin gelişimi arasındaki paralellik, bebeğin yeni dünya ile uyum sağlamasının temelini oluşturmaktadır. Eller neyi becerir halde ise beyin onu algılamakta ya da beyin hangi materyale hazır ise el ona yönelmektedir. Eğitimin  bu aşamasında en büyük görev ebeveynlere düşmektedir. Henüz bebek olan çocuğa doğru davranış ve yaklaşımlarla yetenekleri hızlıca, zevkli ve doğru bir biçimde kazandırılabilir.
Montessori eğitimi ile yetişen bebeklerde oldukça olumlu kişilik gelişimi ve el becerisi geliştiği gözlemlenmiştir. Bu eğitimle dokuz aylık bebeğin kendi meyvesini elleriyle soyabildiği ve on sekiz aylık bir  bebeğin bir yetişkin nezaretinde bıçak yardımı ile meyvelerini kesebildiği gözlemlenmiştir. Başka bir on sekiz aylık bebeğin ise kendi ayakkabılarını giyebildiği ve ayağından çıkarabildiği gözlemlenmiştir.
Montessori eğitimi sadece bunlarla da sınırlı değil. Montessori her materyalin çocuğun ihtiyaçlarına göre eğitimin bir parçası olacağını ifade ediyor. Her defasında el ve beyin becerisini bu merkeze oturtuyor. Bebeklerin gelişim evrelerini  topladığı birkaç ana başlık var. İlk yeni doğan bebeğin sevgi ile ailede karşılanmasının ardından bebek için dünyanın keşfi başlıyor. Bebek bunun için ellerini kullanıyor. Ardından el ve beyin koordinesi, sonra gelişen el becerileri ve beyin yapısı, ardından bebeği emeklemeyi ve yürümeyi keşfetmesi… Sonrasında ise pratik yaşam becerileri dediğimiz dönem.
Özellikle bu dönemde Montessori kendi oyuncakları yerine evin eşyalarıyla, tencere, tava, masa, sandalye gibi günlük yaşamda kullandığımız eşyalardan bahseder. Bu dönemde çocuklar oyuncak yerine bunlara ilgi duyar. Bir yaştan iki yaşa kadar devam eden bu süreçte aslında günlük yaşama adapte söz konusudur. Çocuk için inatlaşma dönemi kabul edilen iki yaşa kadar bu becerilerin kabiliyetlere göre kazandırılması oldukça önemli. Sonrasında gelişen dil zekası, sözlü dil gelişimi, kendini sözel olarak ifade edebilme bunların ardından ortaya çıkıyor.  Montessori bu dönemde sanat becerisinin de ortaya çıktığını gözlemliyor ve materyal kullanımı yoğun olarak bu dönemde kendisini gösteriyor. Son olarak okul öncesi çağda, gelişmiş bir iradeye sahip bir çocuk ortaya çıkıyor. Bolca etkinliğin ve üretimin yer aldığı bu eğitimde elbette her çocuğun beceri ve ilgi düzeyi farklı farklı oluyor.
Başta el ve beyin becerisinin merkeze alınmasını kapsayan, ardından materyallerle desteklenen zevkli ve faydalı bir yolculuk… Kolları sıvayıp bu eğitimin bir yerinde yer almalı. Daha iyi yetişen bireyler için faydalanılabilecek güzel fikirlerle dolu yararlı bir eğitim yolculuğu… Eğitim hakkında daha detaylı bilgi edinmek için Paula Polk Lillard ve Lynn Lillard Jessen’in yazdığı, Kaknüs yayınlarının Aslıhanbebek çocuk çocuk gelişimi doğum eğitim gelişim karakter eğitimi kitap maria montessori metod montessori Öğretim oyun oyuncak Kuzucan’ın çevirisi ile Türkçeye kazandırdığı  “Doğumdan İtibaren Montessori” kitabını okuyabilirsiniz.

MEZUNİYET TÖRENLERİ




Her yıl haziran ayı geldiğinde güzel ülkemizde bir tatlı telaş yaşanır. Bu telaş ana sınıfını yeni tamamlayan küçük bir çocuktan ilkokul, ortaokul öğrencisine; lise talebelerinden üniversitelilere kadar uzanır. Bu tatlı telaşa bir de aileler, akrabalar katılır. Hepsinde tek heyecan, tek telaş; "yaşasın mezun oluyorum, evladım, çocuğum mezun oluyor" Mezuniyet törenlerinin vazgeçilmezi ise kep atma etkinliğidir. Hatta 'kep atma' işine o kadar anlam yüklenir ki törenin adı dahi olabiliyor: Kep Töreni...


Mezun kelimesinin kelime anlamı; 'bir şey için izin alma'dır. Mezuniyet kelimesi ise 'bir şeye yetkin olma' anlamını taşıyor. Günümüzdeki mezunlar ve mezuniyetler bu manayı ne kadar karşılıyor, ziyadesiyle tartışılır konu. Cübbesini giyip, kepini atmaya hazırlanan her bir öğrenci neye izin aldığını ve de hangi konuda yetkin olduğunu bilmeksizin mezun olup gidiyor. Bir mezuniyet fotoğrafıyla törenini süslüyor. Geçek ilimden ve bilmekten yoksun nesiller büyüyor ve mezun oluyor.

Bu yıl dikkatimi çeken en önemli mezuniyet töreni İstanbul Erkek Lisesine ve devamında bazı seçkin liselerde yaşandı. Okul öğrencileri hak ve özgürlüklerinin engellenmesi dolayısıyla törende konuşma yapan okul müdürlerine arkalarını dönerek tepki gösterdiler. "Biz bu kepi takıp, cübbeyi giyiyoruz ama senin müdür olarak yaptığın icraatları ve bize dayatmaya çalıştıklarını onaylamıyoruz" dercesine. Tıpkı karanlığa, cahilliğe, esarete sırtlarını döner gibi.

Bir de Şehir Üniversitesi psikoloji bölümü öğrencisi Saliha Büşra Selman'ın  mezuniyet konuşması. Saliha Büşra, bu konuşmasında yaşadığı başörtüsü mağduriyetinin hayatına etkisini anlattı uzun uzun. Kazanımlarını ve kaybettiklerini... Hak ve özgürlüklerinin ne denli kısıtlanıp elinden alındığını. 

Her iki mezuniyet de insanı etkileyen, akılda kalacak ve örnek teşkil edecek cinstendi. Kim olduklarına, ne yapacaklarına bakmaksızın, yarın hangi alanlarda ne tür işlerde koşuşturacaklarını bilmeksizin takdir edip gözlerinden öpüyorum geleceğin bu güzel dimağlarını. Keplerini geleceğe, özgürlüğe ve insan haklarına attılar, kutluyorum.