29 Ekim 2014 Çarşamba

Ateş Pahası Bir Hikaye*

Genellikle gerçek anlamın dışında kullanılan bir düşünceyi anlatan kalıplaşmış sözler grubuna deyim denir. Deyimler günümüzde çok sık kullanılır. Bir çoğumuz her gün en az bir kere kullanırız yada çoğu haberde kullanılır. Dergilerde bile karşımıza çıkar deyimler. Kullanıla kullanıla kalıp haline gelmişlerdir.

Dilimize zenginlik katan bu deyimlerin hikayeleri de vardır. Benim en çok ilgimi çeken deyimlerden biri 'ateş pahası' olduğu için size bu deyimin hikayesini anlatacağım. Bu deyimin hikayesi şöyledir:

Padişahın birisi avlanmayı çok severmiş. Devlet işlerinden arta kalan zamanlarında vezirlerini de alır, ava gidermiş. Bazı zamanlar geceyi ormanda geçirdikleri de olurmuş.

Ava çıktığı günlerin birinde aniden bir yağmur başlamış. Padişah ve vezirleri geri dönemeyeceklerini anlayınca ormandaki bir eve sığınmışlar. Ev sahibi gelenin padişah olduğunu anlamış. Ama bunu belli etmemiş. Zaten padişah da kendisini tanıtmak istememiş. 

Padişah ve vezirlerini bir güzel ağırlamış ev sahibi. Ateş yakarak onları ısıtmış, bir tencere çorba pişirip karınlarını doyurmuş. Sonra da padişah ve adamları sıcak döşeklerde bir güzel uyumuşlar.

Sabah olunca padişah ve adamları gitmek üzere hazırlanmışlar. 
Padişah:
-Borcumuz ne kadar, diye sormuş. 
Ev sahibi:
-Efendim çok değil sadece bin altın istiyorum demiş.
Padişah için çok değilmiş, ama neden bu kadar çok istediğini sormandan edememiş.
-İyi de neden bu kadar çok istedin?
-Olur mu efendim! Çok istediğimi de nereden çıkardınız? İstediğim sadece hayatınızı kurtaran ateşin parası. Çorba ve yatak bizden size hediyedir, diye cevap vermiş adam. 
Padişah ve vezirleri gece yakılan bir ateş için bin altın vererek köyden ayrılmış.

Evet yani bu deyim, "çok pahalı, fazla değerli olan" anlamına gelen bir deyimdir. Dediğim gibi deyimlerin hikayeleri çok güzel. Bol deyimli günler dilerim.

* Ömer Eren Şahin, Bakırköy Fatih Koleji 

21 Ekim 2014 Salı

Bir Mum Olsaydım

Bu hafta Türkçe dersimizde öğrencilerimizle farklı bir yazı çalışması yaptık. Empati duygusunu merkeze alın çalışmamızda, eşyalarla kurduğumuz bağ ve etrafı gözlemleme becerimizin yansımalarını gördük. Öğrencilerime şu soruyu yönelttim: "Kullandığınız eşyalardan biri olsaydınız, hangisi olmak isterdiniz, niçin?" Soruya verilen cevapların en güzellerinden biri sevgili Ayşenur'un "Mum Olmak" istediği yazı idi. Epmati duygusunu başarıl bir şekilde anlatan bu güzel yazıyı sizlerle paylaşıyorum.


BEN BİR MUM OLMAK İSTERİM...

Ayşenur HABİPOĞLU*

Ben bir mum olmak isterim. İnsanlık için hayatımı feda bile ederim; tıpkı mumun çevreyi aydınlatmak için kendisini feda ettiği ve bitirdiği gibi... 

Ayrıca mumun yalnızca bir faydası yoktur. Birçok faydası vardır. Örneğin; eskiden lambalar yoktu. Ve insanlar mum kullanır, öğrenciler derslerine mum ışığı altında çalışırlardı. Hatta Piri Reis, Mehmet Akif ERSOY ve birçok padişah yazdıkları eserleri mum ışığı altında yazmışlar, sefer ve fetih palanlarını mum ışığı altında yapmışlardır. 

Ayrıca insanlar mumu süs yapmak amacıyla da kullanırlar. Ve günümüzde insanlar mumu aydınlanmak amacıyla kullanmasa da günlük hayatta ayrı bir yeri vardır. Bu yerini almasının sebebi az önce de belirttiğim gibi süs olup her evde kendisine yer açabiliyor olmasıdır. 

Kısacası ben insanlığı aydınlatan bir mum olmak isterdim. Tıpkı ilerde gelmek istediğim yer, sahip olmak istediğim makamların amacı gibi...