8 Eylül 2025 Pazartesi

Kıyametin Kopacağını dahi Bilseniz...


 


Bugün pazartesi 2025\2026 eğitim öğretim yılı başladı. Bu tarih dünya genelinde her zaman farklı seyreder. Ancak resmi olarak bugün Türkiye'de okulların ilk günü. Avrupa'da bazı ülkelerde bir süre önce okullar başladı. Almanya bu konuda eyaletlere göre farklılık göstermekte. Örneğin bulunduğum eyalette yeni öğretim dönemine henüz başlanmadı. Güzel bir mevsim olan sonbaharın eylül ayına ya da ağustos ayına okulların başlangıç tarihi konulması elbette tesadüf değil ancak bugünkü yazım bu konunun daha farklı bir boyutu üzerine.

Teknoloji Çağı, dijital Çağ, Y,Z,X ya da her ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın bu terimlerin muhatabı kuşkusuz çocuklar, çocuklarımız. Yaşanılan hızlı  ve karmaşık bu dönemde bir bakıma da ahir zamanı yaşıyoruz. Din psikolojisi ve Din Tarihi ile ilgilenen uzmanlar bunu bu şekilde değerlendiriyor. Ahir zaman... Esasında bir eğitimci olarak konuya detaylı ve disiplinler arası bir yaklaşımla bakmanın durumu tahlil etmekte yardımcı olduğu kanaatini taşıyorum. Ve bunu Hz. Muhammed'in bir Hadis-i Şerifi tam anlamıyla ifade ediyor. O hadiste şöyle buyurulur. "Kıyametin kopacağını dahi bilseniz elinizdeki fidanı dikin." evet bu hadisi yaşadığımız çağda çocuk yetiştirmek, öğretmenlik yapmak olarak değerlendiriyorum. Bu çağın fidanları sevgili çocuklarımızdır. Özellikle Müslüman olup farklı coğrafyalarda yaşayan çocuklarımız.  Her türlü zorluğu da bilsek, çokça zorlukla da karşılaşsak ve türlü çeşit kuşak sıkıntıları içinde de bocalasak elimizdeki fidanları sağlıcakla dikip, yetiştirip, büyütmekten sorumluyuz. Bu konuda neler yapılabilir bunun baş ağrısını çekmek, onlara çağa uygun yaklaşmak, projeler geliştirmek sadece tüketim sektörünün değil her sektörün ödevi. Bu konuyla ilgili yeni şeyler de yok değil takdir ettiğim, hayranlık duyduğum çokça güzel şeyler duyuyorum. Ancak dini değerleri benimsemiş, çağa nasıl ayak uyduracağını öğrenmiş çocuk yetiştirmekte epey yolumuz var gibi. Yazımın okuyanların kalp ve ruh dünyalarında bu açıdan bir karşılık bulmasını dilerim. Katkı sunmak isteyenleri paylaşıma davet ediyorum.  Yeni eğitim öğretim dönemi herkes için hayırlı uğurlu olsun.

Emine Kökten

Türkçe Öğretmeni

19 Aralık 2023 Salı

Olur Öyle!

  "Her şey yapilabilir bir beyaz kağıtla, uçak örneğin uçurtma mesela, " der Yılmaz Erdoğan şiirinde. Ondan ilhamla her şey yazılabilir yeşil bir tahtaya, umut örneğin, hüzün mesela.

Bazı anların duygusu yaşanılan anda anlaşılamaz, üzerinden zaman geçip kabuk bağladığında anlamlanır ve vücut bulur. Hangi duygu bu yazıya neden oldu hala arayışındayım. Gelen, geçen, yaşanılan hepsi derdin içindeki dermanda saklı. Kimileri hocaya git bir okunsun der anlamlandırmak için. Ardından psikolog, psikiyatrist derken başlar bir serüven. E tabi modern çağın iyileştirici unsurlarını da hesaba katmadan olmaz. Bir astrologdan destek almak, yoga yapmak bedeninle tanışmak. Anda yaşayarak  nefesine hükmektmeye, eşlik etmeye çalışmak. Hepsi bir parçası. EFT adında bir teknik ise son zamanların instagramda dönen en çok tercih edilenı. Buna bioenerji de eklenir. Dört bir koldan iyileştirmektir hastayı hedef. Yirmi bir günlük rutinler, pazartesi ay günü başlanılan işler, defalarca dinlenilen videolar, podcastler, bir sürü kitap, bir sürü film hepsi buna dair. Şiddetsiz iletişim, aile dizimi, anne ile bağ kes, baba ile bağ kes barış, geçmişinle barış, sadakasını ver, kurbanını kes... 

Dengede kal, iyi beslen... Yazı atölyesine katılmak, seramik yapmak, resim yapmak, kağıda yazıp ateşe atmak, suya salmak hasılı dahası, dahası yok mu dahası!? Ve bir Hak ediyorum her milimini bu dik duruşun demek... Ne ne yazdım ben şimdi? Ne oldu böyle? İşte oldu böyle? Bu da böyle? Bazen öyle, bazen böyle, olur öyle.



23 Kasım 2022 Çarşamba

Kanadı Kırık Kuş Ne İster?

 Kanadı Kırık Kuş Ne İster?







*Merhum Nahit Emre Güney’ın ruhuna ithaf olunur.


Uçmak, yaratanın verdiği en üstün meziyetlerden biri. Kuşlar gibi

uçmak, özgürce hürriyet içinde uçmak, ahenkle dans ederek uçmak.

Kainattaki müthiş dengeye eşlik etmek -kuş gibi olmak kuş gibi hafif

olmayı istemek- her insanın zaman zaman arzusudur bu duygu. Hafiflemek,

yüreğindeki yükü azaltmak için böyle söyler zaman zaman böyle söyler çoğu

insan. Bazen de kuş olup uçsam görsem sevdiklerimi diyerek başka bir

şekliyle özenir kuşlara. Öyle güzel meziyetleri vardır işte bu kuşların. Kimi

zaman insanlar kaybettikleri sevdiklerinin ardından “Kuş olup uçtu, gitti.”

derler. Hele bir de yuvaları vardır onların dokunmaya, bakmaya kıyılamayan.

“Yuvası bozulursa, yuvam bozulur.” denir kuşun yuvası öyle kutsaldır,

özeldir. Bir de kırıksa kanadı, kalbi kırıktır. Çaresizdir sevgili kuş. Yükler

binmiştir bedeninin her hücresine, yuvası korumasız kalmıştır; sanki bir

kafestedir uçsa uçamaz; dursa duramaz. Çoktur işi, bu ilahi dengede bilir

bunu kuş. Dengenin şaşmasına razı olmaz gönlü ancak kafestedir kuş ya da

kırıktır bir kanadı.

Sevgili merhum Nahit Emre Güney'in hali bende bu derin duyguları

uyandirdı. O, kanadı kırık bir kuş idi. Yaşamak zordu... Uçsa, uçamıyordu

dursa, duramıyordu. Uçmak da bir o kadar zordu. Her ikisi de onu kuş

misali boğuyor, yoruyordu. Kuşa uçmak gerek; bunu biliyordu. Böyle

diyerek uzun süre hastalığıyla mücadele etti Nahit. Ama kanadı kırılmıştı

bir kere.


“Kanadı kırık bir kuş ne isterdi ki?

Kanadı kırık kuş merhamet isterdi.”


Tek istediği biraz merhamet, biraz şefkat, onu saracak bir kol... Bu bir

baba özlemi belki bir anne sevinciydi. Ama kırıktı Nahit'in kanadı, yoktu

merhamet edeni. Ya babası ve babası gibi olanlar? Onlar da birer kanadı

kırık kuş değil miydi? Kanadı kırık kuşlar ne isterdi evet kanadı kırık kuşlar

merhamet isterdi. Ömürleri kafeslerde tükenen bu kuşların tek arzuları ve

bildikleri sinelere sevgi göstermek, şefkat duymaktı. Merhamet etmekti.

Çünkü onlar çok iyi bilirlerdi. Kanadı kırık kuşların merhamet istedğini...

25 Eylül 2022 Pazar

KAKTÜSLERDEN ÖĞRENDİKLERİM





Okuyabilen için doğadaki her şey bir mesajdır. Yeter ki bunu isteyelim. O mesaja, kalbimizi ve ruhumuzu açarak bakalım. Bize ne anlatmak istiyor? Yaratilişindaki hikmet ne? Bu herkese göre değişen bir durumdur. Benim için ise tam olarak -işte bu- dediğim bir anın mesajı oldu bu okuma. Uzun zamandır çiçek bakar, onları büyütür, çoğaltırım. Hatta öyle ki dostlarımın hasta çiçeklerine evimde bakım verip iyilestirdiğim dahi oldu. Şuana kadar bakamadiğim bir çiçek oldu. O da kaktüs. Sevgili kaktüsler siz ne istersiniz?


Geçen gün yürüyüş yaparken bahçesi ve pencere önleri çiçeklerle dolu bir ev gördüm. Ev ne kadar eskiyse çiçekler de o kadar eskiydi, yaşlı, görkemli ve capcanliydi. Birçok çiçeğin içinden gözüm direkt pencerenin kenarındaki kaktüslere ilişti. Oldukça sağlikliydilar: güzel, güçlü, canlı ve vakar, biraz da dikkatli hep teyakkuz halinde. Nasıl bu kadar büyüdüklerini düşünürken aklıma son zamanlarda  karşıma çokça çıkan "insanlarla ilişkilerimiz nasıl olmalı, bize iyi gelmeyen insanlarla aramızı nasıl tutmalıyız, sınır nedir, dostluklar nasil oluşur, bir şeyleri zamana bırakmak nedir, beklemek, ilişkilerin olgunlaşması ne demek türünden bir nevi kişisel gelişim paylaşımları geldi. En çok da sosyal medyada bunlarla ilgili paylaşımlar madde madde bir bir gözümün önünden aktı geçti. Tıpkı instagramda olduğu gibi.  


Kaktüsü biraz daha izledikten sonra kaktüs bakmakla insan ilişkilerinin çok benzediğini hissettim. Çok ilgi gösterme, çok su verme, fazla güneşte durmasın ama güneşsiz de kalmasın. Suyu çok olursa çürür, az olursa kurur. Bu tıpkı iki kişi arasındaki ilişki gibi bir şeydi. Herkesin bir sınırı vardır fazla yaklaşırsan batar, uzak kalırsan sınırı hissedemezsin, duracağin yeri bilemezsin. Bir nevi kaktüs dikeni.  Baya dalmış gitmiştim. Evime hediye olarak getirilen iki kaktusümü nasıl bakacağımi, yeni arkadaşlarımla nasıl günler geçirerek yıllar sonrasına onları tıpkı gördüğüm kaktüsler gibi taşıyacağımi düşünmüştüm. 

O eve mi ne oldu? Ev belki bir elli yıl daha yaşar, kaktüsleriyle, gülleriyle, her tür çiçekleriyle yaşar gider. Bir gün kapısını çalıp, içindekilerle tanışmayı, kaktüslere elimi batirmadan yakalasmayi bir sonraki yürüyüşüme bıraktım. Bu belki o zaman olur, belki yıllar sonra olur kim bilir? Ne de olsa öğretmişti bunu değerli kaktüs ve sahibi. Beklemek ve takipte kalmak mesajım için teşekkürler kaktüs.

13 Eylül 2022 Salı

Bize Göre Kitaplar

7-A Sınıfı Öğrencileri
Bu hafta Türkçe dersimizde sevgili öğrencilerimle kitap tanıtımı yaptık. Öğrencilerimden son iki ay içerisinde okudukları kitapları derse getirmelerini istedim. Kitaplarını getiren öğrencilerim sırayla sahneye çıkıp kitaplarını tanıttılar. 

Bu çalışma ile hem yeni kitaplar okuma heyecanı uyandırma hem de okunan kitapların anlaşılır biçimde sunumunu yapma becerisini kazandırmayı hedefledim. Sevgili öğrencilerim, hem okudukları kitapları anlattılar hem de arkadaşlarının okuduğu kitaplar hakkında genel bir bilgi sahibi olmuş oldular.

7-A ve 7-B sınıfında yaptığımız bu çalışmada öğrencilerim birbirinden başarılı sunumlar yaptılar. Bu sunumların en başarılıları ise aşağıda fotoğrafları ile birlikte sunuyorum. Daha güzel çalışmalarda ve paylaşımlarda görüşmek üzere...

Adem Kaçkın

Afife Aydıner

Eren Güler

Sezgin Çetinkaya

Süeda Öncü

Tuba Ertürkmen

Yusuf Sadi Öztopbaş

Zeynep Aydoğdu

Ömer Eren Şahin

12 Eylül 2022 Pazartesi


 OKULLAR AÇILIYOR!📢📢🔔🔔🔔🔔

 

Bugün bir pazartesi sabahı ve okullar açılıyor. Türkiye için bugün; Avrupa ve dünya genelinde ise bir hafta, bir ay önce çaldı okul zili. Oldukça heyecanlı ve telaşlı bir zaman dilimi perdesini araladı. Öğrenciler, öğretmenler, anne babalar hep beraber bu sahnede yer alacağız. Peki kimlere hangi rol düşüyor?

 

OKUL BIZE NE VERIR? 

 

Ben Değerliyim, Kendimi Seviyorum, Mutluyum, Huzurluyum, Guvendeyim, Sakinim.

 

Beş yaşındaki kızım bir gün okuldan geldi. Miraldayan bir ses tonuyla yukarıdaki cümleyi tekrar edip duruyordu. "Ben değerliyim, kendimi seviyorum, mutluyum, huzurluyum, güvendeyim, sakinim." ilk önce anlamlandiramadim bu sözleri. Hem beş yaşında ve küçücük  oluşu hem söylediği sözlerin gücü ve değerli oluşu beni çok şaşırttı. Biraz kulak kesildikten sonra bunu okulda öğretmeniyle birlikte söylediğini anladım. Sınıfta hep birlikte bir çember oluşturup her gün bu sözleri söylüyorlarmiş. O an okul dediğimiz yer gözümde bambaşka bir hal aldi. Belli ki kızım bu sözleri öğrendi ve hissetti. Onun etkisiyle eve geldi. Ve bu etki ile gününü tamamladı. Belki  yılını, belki de ömrünü tamamlamaya devam edecek. Peki neydi bu değerli sözler? Öğretmen kızıma ne öğretmek istedi? Okul bize ne vermek istedi? 

 

Ben değerliyim, kendimi seviyorum.

 

Kendimizi sevmek ve değerli olduğumuzu bilmek belki de herkesi her şeyi sevip değerli bulduktan sonra bize öğretilen bir şey. Bunu kızımın beş yaşında öğrenme adımını görmem beni onure etti. Okul kızıma en çok ne vermeli, eğitim öğretim deyince her bir çocuk hangi değer yargısı sarmalında tutulmalı bunu çok güzel ifade eden iki cümle "Ben değerliyim, kendimi seviyorum."

 

Mutluyum, huzurluyum.

 

Biz insanlar tüm yaşamları boyunca iki değer olmadan hayatımıza sağlıklı devam edemiyoruz. Bunlardan biri kuşkusuz mutluluk, huzur kavramı. Okullar bunu öğrettiği sürece, çocuklarımıza bunu yaşattığı sürece hep var olsunlar. Çocuklarimiz okulda mutlu olmayı öğrensinler, yıllar sonra 'biz okulda çok mutluyduk, o yıllarda çok huzurluyduk, okulumuzu, arkadaşlarımızı, öğretmenlerimizi çok severdik.'demeleri birçok şeye değer. Hele ki anayurdumuz -çocukluğumuz- böyle taçlanirsa ne ala. 

 

Güvendeyim, sakinim.

 

Kızımın söylediği son kavram da buydu. Güven ve sakinlik. Okulda verimli olmak, sakin dengede, istediğini bilen bireyler olmak dingin ve güvende bir ruh haliyle mümkündür. Bunları iki yıldır kazanma telaşindayiz. Dilerim okullar, öğretmenler, dersler, eğitim öğretim sağlam değer yargılarına sahip mutlu, güvende, ne istediğini bilen kendini seven bireyler yetiştirmeye hizmet eder. Bu amaçla hem bir öğretmen hem de bir anne olarak kolları sıvadık. Yeni yıla merhaba dedık.  Ve herkese kolaylıklar dileyerek bu  eğitim öğretim yılının huzur, mutluluk, başarı, öğrenme aşkı, heyecanı getirmesini dilerim.